Yaşam

Yasaklı film Kara Kafa geri döndü: Kadın özgürse baskı olmaz

Korhan Yurtsever’in, 12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında kurulan Sansür Kurulu tarafından “dost ülke Almanya’nın onurunu zedelediği” gerekçesiyle yasaklanan filmi “Kara Kafa”, restore edilerek MUBI Türkiye’de yayınlandı. kopyala.

Filmin yasaklanmasının ardından soruşturmaya tabi tutulan Korhan Yurtsever, yıllarca sürgünde yaşadığı Berlin’e yerleşti. Sinemanın prestijinin restorasyonu ve dünya prömiyeri 2012 yılında Antalya Sinema Festivali’nde yapıldı. Sinemanın restorasyonu 2021-2022 yılında Arsenal – Sinema ve Görüntü Enstitüsü ve bi’bak / Cinema Transtopia işbirliğiyle gerçekleştirildi.

Dublajdan kurguya kadar yıllarca ses teknisyeni olarak çalışan, 55 sinemada yönetmen yardımcısı olarak görev yapan ve yönettiği ilk film olan “Fırat’ın Cinleri” ile birçok ödül kazanan Yurtsever’in, 1979 yapımı bir filmi de vardı. Cafer isimli çalışanın, eşi ve eşinin Türkiye’deki tatilden döndükten sonra yıllarca yasaklandığı iddia edildi. İki çocuğunu Almanya’ya götürmesi, eşi ve çocuklarıyla Almanya’daki yaşam serüveni, işsizliği, siyasi örgütler sayesinde bilinçlenen eşiyle yaşadığı çatışma anlatılıyor.

Korhan Yurtsever

Korhan Yurtsever ile Kara Kafa filmini konuştuk.

Filmin hikayesi nasıl gelişti ve çekimler nasıl gerçekleşti?

Berlin Sinema Festivali yönetmenlerinden Ulrich Gregor, ilk filmim Fırat’ın Şeytanları’nın San Remo Sinema Festivali’ndeki gösterimi sırasında sinemayı Berlin Sinema Festivali’ne davet etti. Film, Berlin Sinema Festivali’nde büyük ilgiyle karşılandı. Berlin Başbakanı Dietrich Stobbe ile görüştük. Sayın Stobbe, Almanya’da yaşayan Türklerin sorunlarını anlatan bir film yapmamızı önerdi. Fikir ilginçti ancak uygulanması kolay değildi. Yaklaşık 6 ay kadar Berlin’de yaşadım. Araştırma sonucunda bir Türk ailenin hayatı sinemanın ana teması haline geldi.

Türkiye’de siyasi çalkantıların ve terörün yoğunlaştığı, özgürlüklerin ciddi şekilde kısıtlanmaya başladığı bir dönemde Kara Kafa’nın senaryosunu Almanya’da Bülent Oran’la birlikte yazdık. O yıllarda filmler sessiz çekilip sonradan dublaj yapılıyordu. Filmi sesli çekmeye karar verdim ama Türkiye’de sesli film çekecek ekipman yoktu. Münih Sinema Akademisi’nde eğitmen olarak çalışan, eşi Ankaralı bir Alman imaj yönetmeniyle anlaştık. George Becker büyük bir özveriyle çalıştı. Ses ekipmanlarını Amerika’da reklamcılıkta çalışan Kutay Derin adlı ses teknisyeni sağladı. Berlin’de ağır sanayi fabrikası olmadığı için çekimleri Duisburg ve çevresinde yapmaya karar verdim. 2 ay süren çekim sürecinde Berlin ve Duisburg yerel yönetimleri bize hem dostluklarını hem de yardımlarını esirgemediler.

Çekimler bittiğinde Bay Stobbe’yi ziyaret etmek için Berlin’e gittim. Sayın Stobbe, “Türkiye’yi zor günler bekliyor Sayın Yurtsever. Almanya’da kalın. “Sinemanızı Alman sineması olarak izleyiciye sunalım” dedi. Ama ülkem ve arkadaşlarım için endişelendim, bu yüzden Türkiye’ye döndüm.

‘KADIN VARSA HAYAT VARDIR’

Genellikle bu tür politik filmlerde başrolde bir erkek karakter bulunur. ‘Kara Kafa’da bir kadının uyanışını gösteriyorsunuz.

Evet kadın varsa hayat vardır. Kadın özgürse, yaratıcıysa ve yön veriyorsa sömürü ve baskı olmaz. Bu “Kara Kafa” nın ana temasıdır. Bu nedenle “Kara Kafa” hâlâ güncel ve ayrıcalıklı bir eserdir.

Filmin sansür hikayesi nasıl başladı, neler oldu?

Filmin çekildiği yıllarda senaryo ilk olarak sansür kurulu tarafından okundu ve uygunsuz görülen sahnelerin kaldırılması şartıyla filmin çekilmesine izin verildi. Senaryoyu Almanya’da yazdığımız için sansür kuruluna göndermedik. Kara Kafa’nın Almanya’daki çekimleri tamamlandıktan sonra Türkiye’ye döndük. Stüdyo çalışmalarını tamamladık ve kanun gereği ilk basılı nüshayı Sansür Kurulu’na götürdük. 7 üyeden oluşan Sansür Konseyi, filmi izledikten sonra oybirliğiyle “Dost bir ülkenin (Almanya) onurunu zedelediği için filmin Türkiye’de gösterilmesi ve yurt dışına ihraç edilmesi yasaktır” kararına vardı. O dönemde bu karara itiraz etme hakkımız yoktu. Yakın arkadaşlarımın ısrarıyla saat 24.00’ten sonra İstanbul’da bir sinemada özel gösteri yaptık. Polis sinemaya baskın yaparak gösteriyi engelledi.

Bir dizi tatsız olaydan sonra 5 Eylül 1980’de Türkiye’den ayrılarak Almanya’da yaşamaya başladım. 4 yıl aradan sonra Türkiye’ye döndüm. 1980 Askeri Darbesi’nden sonra demokrasiye dönüş Türkiye için kolay olmadı. Demokrasiye dönüşle birlikte Türkiye birçok yeniliğin, değişimin ve özgürlüğün kapısını araladı. Bu değişikliklerden biri de Sansür Kurulu’nun görevinin sona ermesiydi. Ancak bu sonuç Kara Kafa’nın sinemalarda gösterilmesini sağlamadı. Dağıtım şirketleri filmin dağıtımı konusunda istekli olmadığı gibi, sinema sahipleri de filmin sinemalarda gösterilmesi konusunda istekli değildi. Ne yazık ki geçmişin kaygısı hızla ortadan kalkmadı.

2011 yılında (yapımından 31 yıl sonra) Antalya Sinema Festivali kapsamında özel bir gösteri için istek aldığımda ilk başta inanamadım. Bunun önemli olabileceğini hayal edemiyordum. Ancak davetin gerçek olduğunu anlayınca gözyaşlarıma hakim olamadım. Gösteri hem izleyenleri hem de beni heyecanlandırdı. Sinema gösterimi bittikten sonra dakikalarca alkışlanmak çok güzeldi.

‘KARA KAFA’ YENİDEN YAŞAMAYA BAŞLADI’

Filmin restorasyon süreci nasıl gerçekleşti?

1980 askeri darbesinden sonra ben Almanya’dayken evime baskın yapıldı. Kitaplarıma, senaryolarıma, fotoğraflarıma, aldığım ödüllere ve Kara Kafa filminin negatiflerine el konuldu. Yani geçmişimin yok edilmesi amaçlanmıştı.

Berlin’de bi’bakkino adlı kültür merkezinin yöneticisi olan Can Sungu adlı genç, “Kara Kafa”nın macerasından etkilendi. Telefon numaramı buldu. Detayları sordu, anlattım ve beni Berlin’e davet etti. Antalya’da gösterilen sinemanın kötü bir Betacam kopyasını gösterdik. İlgi olağanüstüydü. Can Sungu, sinemanın olumsuzluklarını bulmayı kendine görev edindi; Aradı, aradı ve buldu. Negatifleri Almanya’ya götürdü. Berlin Sinema Festivali’nin yan kuruluşu Arsenal, Berlin’deki sinemanın harap olmuş negatiflerini ve İsviçre’deki sesleri restore ederek olağanüstü kopyalar üretti.

“Kara Kafa” ilk kez Berlin Sinema Festivali’nde gösterildi. Sinema, seyirci ve kopya harikaydı. Sorular ve yorumlar son derece ilginç ve gurur vericiydi. Daha sonra filmin 44 yıl önce çekildiği şehir olan Duisburg’da İstanbul Sinema Festivali, İzmir Sinema Festivali, Köln Rosa Luxenburg Sinema Haftası, Freiburg Yeni Girişim Sinema Festivali ve Özel Sinemalar Haftası’nda gösterildi. “Kara Kafa” yeniden nefes almaya ve yaşamaya başladı.

MUBI yasaklı “Kara Kafa”yı göstermeye nasıl karar verdi?

“Kara Kafa”nın bulunması, kopyalarının yeniden basılması ve şenliklere davet edilmesi çok güzel. MUBI’nin bu kadar yenilikçi, özgürlükçü ve kadın hakları yanlısı bir sinema sergilemesi bir mucize… Bu arada, sinemayı restore edip tüm dünyaya dağıtan Arsenal ve yöneticilerine binlerce teşekkür.

‘ALMANYA’YA GÖÇ, DİPLERİ OLMAYAN BİR KUYUDUR’

Geçtiğimiz yıl yine göç konusunu ele alan “Aşk, İşaret ve Ölüm” dikkatleri üzerine çekerken, bu yıl “Kara Kafa” restore edilerek MUBI’ye geldi. Almanya’ya göç konusu bugüne kadar sinemada yeterince temsil edildi mi? Bu yeni ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?

Freiburg’da “Aşk, İşaret ve Ölüm” filmini izledik ve yönetmeniyle tanıştık. Farklı ve saf bir çalışmaydı. Almanya’ya göç dibi olmayan bir çukurdur. Bu konuda film yapılabilecek yüzlerce malzeme var. Filmler düzgün bir şekilde yapılıyor mu? Öyle düşünmüyorum. Bugün sorunlar ve hayat çok farklı bir durumdadır.

‘GÜÇLÜYDEN DURANLAR İÇİN HAYAT KOLAYDIR’

Türkiye’de politik sinema çekmenin zorluklarından bahseder misiniz?

Konu siyaset olunca durup düşünmek gerekiyor. Bahis sadece sinemayla ilgili değildir; yazarlar, çizerler, düşünürler… Güçlünün yanında olanlar için hayat kolaydır. Aksini düşünenler için her şey dert ve risktir. Dün de böyleydi, bugün de böyle. Ancak asıl sorun otosansür… Eğer yapımcı bana dokunulmamasını, incinmememi, ete, süte karıştırmadan gişeye bakmamı istiyorsa. Toplumsal değil de kişisel sorunlar ön plana çıkarılıyorsa, yani korkuluyorsa. Bana öyle geliyor ki, yapılanlarda bir tuhaflık var. Hem yapımcının hem de yönetmenin üç maymunu oynadığını söylemek istemiyorum ama (!)

Bu yıl 55’incisi düzenlenen SİYAD Emek Ödülü sizlere verildi. Ne düşünüyorsun?

Korhan Yurtsever’e verilebilecek en anlamlı ve gerçek ödül ’emek’ olmalıydı. 55 yıllık sinema hayatımda aldığım en onurlu ödül Sinema Yazarları Derneği Emek Ödülü oldu. Çok mutluyum. SİYAD’a binlerce teşekkürler. Sana sahip olduğum için memnunum. Her zaman orada ol…

Son olarak 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “Hukukun Üstünlüğü” filmi sansürlenerek festival seçkisinden çıkarıldı. Türkiye’de film yapan bir yönetmen olarak sinemanın sansürlenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Tamamen ücretsiz sinemaya ne zaman ulaşabileceğiz?

Benim için çok özel bir yere sahip olan Antalya Sinema Festivali, 1980 Askeri Darbesi’nden sonra bazı sinemaların gösterimini engellemek istedikleri için yapılamadı. Yıllar sonra aynı gerekçeyle festivalin yapılamamasına neden olan korkak yönetim ve prosedürü kınıyor, harekete geçen cesur sanatçı dostlarımı tebrik ediyorum.

Gerçek sanatın ve sanatçıların boyun eğmeyeceğini, susmayacaklarını, cesur yürekli olduklarını gösterdiler. Özgür sinema söz konusu olduğunda “Karanlığın en karanlık olduğu nokta aslında aydınlanmaya en yakın noktadır” diyen düşünüre katılıyorum.

Sizce bu dönemde politik film yapan yönetmenler var mı? Yeni sinemaları takip ediyor musunuz?

Maalesef düzgün değil. Yapabildiğim kadar…

mamakajans.xyz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu